Tuesday, February 14, 2012

İsmi olmayan hikayeme bir isim buldum sonunda " Geçmişteki bir anı "

Evet başlığımdan da anlayacağınız üzere sonunda zor da olsa hikayeme bir başlık buldum inanır mısınız bu işin en zor kısmı başlık bulmaydı. Her ne kadar yine de içime sinmesede en uygun başlığın bu olduğunu düşündüm. Böyle eğlenceli bir başlık olur ama sonradan dram bitirmeye karar verirsem olmaz dedim. Ağır bir başlık koyup içerisinde eğlenceli öğelere yer vermek de garip gelir dedim ve böyle ucu açık bir ad buldum hikayem için:)

ohh ya bu kısmı biraz uzattım sanırım:)

Kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum önceki bölümlerden bilirsiniz Yoona pencere kenarına geçtiğinde acıktığını hissediyordu. Bunu açlığa bağlamamın sebebi ise Yoona'nın normalde tam bir Shikshin olmasıdır.) Yani yemek yeme sanatını çok güzel uygular kendileri:D 










Giflerde de göreceğiniz üzere:)
 Evet karşınızda yeni bölüm:)

3.Bölüm

Karşı pencereden bakan yoktu. Pencereyi açıp bahçeye baktı ve Siwon oradaydı kum havuzunun içinde her zamanki gibi bir kale yapmaya hazırlanıyordu.


Önceden nasıl olurdu;
Siwon kumdan kaleyi tamamladığı zaman Yoona’ların kapı zilini çalar her defasında Yoona’yı çekiştire çekiştire kum havuzuna götürür ve “senin için kale yaptım pamuk prenses” derdi. Her güzel havada yaptıkları bir şeydi bu. Daha sonra Yoona genelde umursamazmış gibi yapıp her defasında içerisinde oluşan mutluluğu saklardı. Her zaman böyleydi zaten mutlu olduğunu çok belli eden bir tip değildi. Siwon bazen ona “sana ileride gerçek bir kale yapmamı ister misin?” derdi çocukluk hayaliyle Yoona’da “gerçeğini yaparsan belki beğenirim” der naz yapardı. Oysa her defasında o kumdan kalenin değeri bile evdeki oyun evlerinden çok  çok daha fazlaydı.

Siwon kale ile uğraşırken Yoona pencereyi sertçe kapattı ve minik göz yaşı damlaları eşliğinde söylene söylene kapıyı açarak merdivenden aşağıya doğru bağırmaya başladı. “Siz gidin ben bir yere gelmiyorum burada kalacağım. Burada kalacağım işte burada kalacağım.” Sesi gittikçe daha çok çıkıyordu. Çalan kapının zili ile odasına çıktı ve kapıyı sertçe kapattı. Gelenin kim olduğunu biliyordu ve bu haberi arkadaşına vermek istemiyordu çünkü bu olmayacaktı. Öyle düşünüyordu çocuk kalbinde.

Siwon kapı zilini çaldı, kapıyı Yoona’nın annesi açtı ve “Yoona bugün dışarı gelmeyecek biraz rahatsız” dedi. Siwon hasta kelimesini duyunca endişesini saklayamadı ve çocukça hissettiği o telaş duygusu ile çamurlu ayakkabılarını nasıl çıkardığını bilemeyerek içeri girdi. “odasında mı? Nerede? Nesi varmış ki min ah teyze?” dedi. Min ah karşısında kendisine endişeli bakan bu bir çift gözün bakışlarındaki saf arkadaşlık duygusu karşısında kalbinde bir burukluk hissetti ve “ uyuyor şimdi biraz dinlenmesi lazım iyileşince gelir haber verir sana merak etme “ diyerek ufak çocuğu geldiği kapıdan dışarıya yolcu etti.
Kapıyı kapattı ve telefonun yanına giderek eşinin iş yerini aradı ve biricik kızlarının bu haber karşısında verdiği tepkiden bahsetti eşine.

Akşam olmuş Yoona artık ağlamaktan yorulmuştu. Zilin sesini duyduğunda gelenin babası olduğunu biliyordu. Babasına yalvarmak istiyordu. “Buradan gitmeyelim baba. Söz veriyorum çok akıllı bir çocuk olacağım” demek istiyordu.

Babasının yanına koşar adım gitmek istemesenin yanı sıra annesi gibi onun da bu karardan dönmeyecek olmama ihtimali tüm cesaretini kırıyordu, adımları ileri mi yoksa geri mi gidiyor belli değildi.

Yavaşça merdivenlere yaklaştığında ise annesinin ağlamaklı sesi ile babasına “tüm gün odasından çıkmadı, korkuyorum, hiç istemiyor” dediğine şahit oldu.

Bir anda Yoona’nın gözleirnin içi parladı annesi onu anlıyor, ona hak veriyordu. Evet gitmeyeceklerdi “oh be gitmeyeceğiz” diye geçiriyordu ki aklından babasının sözlerine kulak verdi bu seferde.
“Sevgilim, çocuk o daha zamanla buradaki hayatını unutacak birkaç küçük anıdan başka bir şey kalmayacak aklında, üzülme lütfen.” Dediğini duyması ile babasının bu mevzuda kesin kararlı olduğunu anlaması zor olmadı. Yaşı küçük olabilirdi ama olması gerekenden fazla zeki bir kızdı Yoona. Bugüne kadar babası onu hep “Zeki kızım” diye överdi ya bu yüzden zaten.

Merdivenin basamaklarını yavaş yavaş inerken babası ile göz göze geldi. Babası küçük kızına doğru gelerek onu kucağına aldı ve “benim minik prensesim nasıl bakalım, anneni üzmüşsün sanırım. Senin gibi akıllı bir kıza hiç yakıştı mı bu?” dedi.

Çocuk kalbi babasının kucağında kendini en güvenli yerde hissedermiş. Yoona’nın kalbi de bedeni de en çok babasının kucağını severdi. Babasının yanağına kondurduğu öpücüğe karşılık o da babasının yanağına küçük bir buse kondurdu ve annesinin yanına gidip özür diledi.
Artık ağlamaktan yorulmuştu ve de ağlamanın hiçbir işe yaramadığını sonunda bugün öğrenmişti.

O gece anne ve babası da Amerika’da neler yapacaklarını konuşup durdular. Her hayalin içinde belki de baş köşesinde Yoona vardı.  “Bu terfi gerçekten harika oldu, bunun için ne kadar çalıştığımı biliyordun hayatım, Sonunda kızımız çok daha güzel eğitim veren okullarda okuyabilecek ve de ileride harika bir doktor olacak benim kızım, değil mi” diyor kızına bakıp gülümsüyordu. Yoona da çocuk kalbi ile olanları kabullenmiş bir yandan televizyondaki eğlence programına bakıyor bir yandan da anne babasının konuşmalarına kulak veriyordu. Bu akşam ikisi de onu eğlendirmek için yeterli değildi.

Saat 8.30 olduğunda annesinin söylemesine gerek kalmadan Yoona odasına doğru çıktı annesi de hemen arkasından.
Üzerine battaniyesini çekerek kızının alnına kondurduğu buse ile kızını uykunun kollarına teslim eden anne, kızının verdiği tepkinin çok büyümemiş olmasının rahatlığıyla tekrar aşağıya eşinin yanına indi.

No comments:

Post a Comment